|
 |
|
TÜRKİYEM |
|
|
|
|
|
 |
|
forum |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
=> Daha kayıt olmadın mı?
ülke sorunları forum - Akdeniz üne.olaylar qqkhn (şimdiye kadar 5 posta) | | Akdeniz Üniversitesi'nde çıkan olaylar, ülkenin bir numaralı gündemi haline geldi. Bazı medya mensupları, takıntılarını tatmin etmek için tam da bu manada düşüncelerine göre kullanacağı bir provokatör üzerinden olayları yorumladılar ve halende bu şekilde yorumlamaya devam etmektedirler.
EtikHaber olarak bu olaylara pek yer vermedik. Ve o provokatör üzerinden reyting elde etme çabasına girmedik. Sağduyulu bir yayın politikası yapmanın daha doğru olduğunu düşündük.
Çünkü, burnumuza pis kokular geliyordu. Bu pis kokuların başlıca iki sebebi var.
Birincisi, her ne kadar medya bunu bir öğrenciler arasında sağ-sol çatışması olarak verse de bize gelen haberler PKK sempatizanlarının uzun süredir okulda olay çıkarttığına dairdi. Sadece Akdeniz Üniversitesi'nde değil, Türkiye'nin birçok üniversitesinde bu olayları PKK'lıların çıkarttığına dair bilgiler, haber merkezimize ulaşmıştı.
İkinci sebep olarak ise o provokatörün medyada yer alış tarzı bizde şüphe uyandırdı.
Şöyle ki, uzun boyu, sakalı ve alnındaki Zülfikar dövmesiyle dikkatlerden kaçma ihtimali olmayan şahıs, kendini gizleme çabası yerine sanki objektiflere poz verir gibi silahıyla ateş ediyor. Daha sonra yine objektifler önünde şarjörüne mermi dolduruyor. Ve bunu da medya mensupları kare kare çekiyor.
Şahsın görüntüleri yayınlandıktan kısa bir süre sonra yine neredeyse bütün medya tarafından şahsın daha önce katıldığı ülkücülere ait şölenlerindeki görüntüleri Youtube'den bulunarak yayınlanıyor.
Açıkçası medyanın bu hızına hayran oldum. Ben şimdi Youtube'de kendi katıldığım bir şölen ya da toplantının görüntülerinde kendimi aramaya kalksam herhalde bulmam uzun zaman sürerdi. Ama hızlı (!) medyamız çok kısa sürede, bırakın bir taneyi, birkaç tane şölenden, toplantıdan adamın resimlerini bulmuş, haber bültenlerine hazırlamış ve kamuoyuna gösteriyor. Medyadaki hıza bak sen. Ve aynı görüntüler daha sonra ekleyen kişi tarafından da medya ile aynı hızlılıkta Youtube'den siliniyor.
Yani medyamızın tarafsızlığına (!) inanmasam bu görüntülerin daha önceden hazırlanıp yayına verilmek üzere bekletildiğini düşüneceğim.
Neyse, bizde olayları eleştirdiğimiz medya gibi tek şahıs üzerinden değerlendirmeyelim de işin asıl kısmına gelelim.
Akdeniz Üniversitesi'nde yaşanan olaylar ilk değil.
PKK sempatizanı olan grup, aylardır üniversitede olaylar çıkarmakta, baskınlar düzenlemekte ve öğrencileri darp etmediktedirler. Bu konuda ne emniyetten ne de rektörlükten herhangi bir tedbir alınmış değil.
Örneğin, bu olayların birinde, PKK propagandası yapanlara tepki gösterdiği için darp edilen öğrenci, bu durumu okul idaresine ve emniyete bildirmesine rağmen PKK'lılara herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Hatta PKK'ya karşı çıktığı için darp edilen öğrenci, yurttan 15 gün uzaklaştırılmış ve uyarı cezası almış...
Yine 7 Mart tarihinde 15 kişilik PKK'lı grup, iki tane üniversite öğrencisini darp etmiş, bir tanesini bıçaklamıştır. Konu yine emniyete intikal etmesine rağmen, yine öncekiler gibi ne emniyet, ne de okul idaresi tarafından PKK'lılara herhangi yaptırım uygulanmamış...
Özellikle okul idaresinin kendilerine karşı bir yaptırım uygulamamasından cesaret alan PKK'lılar, okul içerisinde ve yurtta gördükleri Türk Bayrağı rozetli, Atatürk rozetli, Türkiye eşofmanlı kimi gördülerse saldırmış ve darp etmişlerdir.
Peki, başında Rektör Mustafa Akaydın'ın olduğu okul idaresi bu olaylar karşısında ne yapmış tahmin edin bakalım? Elbette ki, öncekilerde olduğu gibi hiçbir şey...
Sen okulunda PKK'lılara bu kadar serbestlik verirsinde, bunlar rahat durur mu?
4 Nisan günü, 300 kişilik PKK'lı grup üniversite sınırları içerisinde yer alan yurtta toplanıp, terör örgütü PKK ve elebaşısı Apo lehine sloganlar atmaya başlayınca, bunlara karşı herhangi bir tedbir alınmadığını gören ve sağcı-solcu demeden birleşen yaklaşık 60 kişilik öğrenci grubu ve PKK'lılara tepki göstermişler ancak PKK'lılar tarafından taşlı, sopalı, bıçaklı ve hatta silahlı saldırıya uğramışlar.
PKK sempatizanları daha sonra yurdun güvenlik görevlilerini darp ederek kızlar yurdunu basmış, giriş çıkışları kendi kontrolleri altına almış, yurtta PKK sempatizanı olmayan öğrencileri tartaklayıp, darp etmişler.
İddialara göre, emniyetin yurtta meydana gelen bu olaylara müdahalesi Rektör Mustafa Akaydın tarafından gerekli izinlerin verilmemesi sebebiyle geciktirilmiş.
Bu olaylardan bir gün sonra da, aynı PKK sempatizanları üniversitede içerisinde olaylar çıkarmış, bir kez daha yurdu basmış, 3 kişiyi bıçaklamış, yurdun kızlar bloğuna ve idare binasına saldırmışlar.
Bütün bu önceki olaylar karşısında emniyetin eli kolu bağlı beklemesi, okul ve yurt idaresinin ise herhangi bir tedbir almaması yüzünden, medyada gördüğümüz malum olaylar ortaya çıkmıştır.
Ancak o olayların medya tarafından verilişi de ilginç... PKK'lılar sağcı-solcu demeden tüm öğrencilere saldırıyor, darp ediyor. Öğrenciler önde kaçıyor, PKK'lılar arkada kovalıyor ama bunu görmeyen medya sadece eli silahlı provokatörden bahsediyor. Ve olayları bu provokatör üzerinden ülkücülerin üzerine yıkmaya çalışıyorlar.
Peki, aylardır okulda eğitim- öğretimi engelleyen, öğrencileri darp eden, Türk bayraklarını yakan PKK'lılardan neden hiç bahsedilmiyor? Bu, bir nevi PKK'yı masum gösterme çabası değil midir?
Üniversitedeki bu PKK'lıların hesabını kim verecek?
Okulun idaresinden ve öğrencilerin güvenliğinden sorumlu olan Rektör Akaydın hakkındaki şu sorular aklımıza takılıyor...
Rektör Akaydın, medyanın PKK'lıların olaylarını sorması üzerine "haberim yok" diye açıklama yapmış. Daha önce EtikHaber'e gelen ve yayınladığımız mailden açıkça görülüyor ki, Rektör Akaydın'ın her şeyden bilgisi var ama hadi olmadığını varsayalım o zaman adama şunu sormazlar mı; başörtüsüne karşı duruş almak için ora-bura gezmek yerine, okulunda asli görevini yapsaydın da haberin olsaydı denmez mi?
Okulunda bütün bu olaylar olurken ses çıkarmayan Rektör Akaydın'ın, en son 4-5 Nisanda gerçekleşen olaylardan sonra, okulunda kalıp, olayları yatıştırması ve idareyi ve disiplini sağlaması gerekirken, 8 Nisan'da başka bir şehirde düzenlenen UAK toplantısına katılması ne kadar doğru?
Bütün olan bitenden haberi olan ve kamuoyu tarafından başörtüsüne karşı sert söylem ve tutumu ile bilinen Rektör Akaydın kendi okulunda ve yurdunda PKK'lıların eylemlerine neden ses çıkarmamıştır?
Rektör Akaydın, okulunun PKK'nın çiftliği haline gelmesine neden göz yummuştur?
Peki, öğrencilerin güvenliğinden de sorumlu olan Rektör Akaydın, okulunda, yurdunda Türk Bayrağı ve Atatürk rozetli öğrencilerin darp edilmesini, Türk Bayrağına sahip çıkan öğrencilerin bıçaklanmasını nasıl içine sindirmiştir?
İddia edilenler doğru ise, Rektör Akaydın polisin olaylara müdahalesini neden geciktirmiştir?
Daha önce terör örgütü propagandasına tahammül edilmesi gerektiğini söyleyen Rektör Prof. Dr. Mustafa Akaydın bu olayların baş sorumlusu olduğunun farkında mıdır?
Rektör Akaydın, daha önce başörtüsü yasağının kaldırılması halinde üniversitelerde kaos olacağını söylemişti. Acaba rektör bu sözleri ile PKK'lılara olayları başlatın diye gizli bir işaret mi vermişti?
Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Şu saatten sonra Rektör Akaydın'ın yapması gereken tek iş oturduğu rektörlük koltuğunu biran önce bırakmaktır.
Hatta bana kalırsa, yarın bir gün ders verdiği bölümün veya sınıfın da PKK'lıların çiftliği haline gelmemesi için, öğretim üyeliğini de bırakmalıdır.
Biz olaylara objektif bakıyor ve diğer medya mensuplarını da bu şekilde davranmaya davet ediyoruz... Türkiye için medyanın öncelikle bunu sağlaması gerekmektedir. | | | | qqkhn (şimdiye kadar 5 posta) | | Son yıllarda, milletimizin binlerce yıllık tarihi boyunca millî destanlarımızda ve geleneklerimizde yer almış olan Bozkurt'a karşı bir düşmanlık kampanyası yürütülmektedir. Komünistler, bölücüler, azınlık ırkçıları Türk Milleti'ne karşı dışardan yapılan kışkırtmaların da katkısı ile duydukları düşmanlığı açıkça söylemekten korkan fırsatçılar, Türk Milleti'nin millî sembolü olan Bozkurt'a karşı şiddetli bir düşmanlık göstermektedirler. Bazı okullarda Bozkurt'lu rozet taktıkları için öğrenciler sert baskılar görmekte, hatta okuldan çıkarılmaktadırlar.
Her milletin kendine göre millî bir sembolü bulunmaktadır. Meselâ: Avusturalya'lıların
Kanguru, Çinlilerin ve Japonların Ejderha, Hintlilerin, İranlıların, İngilizlerin Arslan, İtalyanların Kurt, Almanların Kartal, Fransızların Horoz, Rusların Ayı millî sembolleri olduğu gibi Türklerin de Bozkurt milli sembolüdür.
Tarih boyu Türkler Bozkurt'u kutsal saymışlardır. Bayraklarında Bozkurt taşımışlardır. Hakanlar, Hanlar, Komutanlar askerlerine «Bozkurtlarım» veya «Kurtlarım» diye hitap etmişlerdir. Biz de bugün Türk gençliğine yeni bir atılım ve şahlanış harekeli getirirken Bozkurtluğu sağlık vermekteyiz.
Milletimizin hayatının Cumhuriyetin başlangıcından geriye doğru son 250 yıllık bölümü tarihimizin hiçbir devrinde görülmemiş büyük felâketlerle dolu olan bir devreyi teşkil etmektedir. Elli beş yılını doldurmuş olan Cumhuriyet devri bu büyük felâketlerden ders alınarak büyük çalışmaların yapılması gerekli bir dönem idi. Barış içinde geçirilmiş olan elli beş yıl gerekli şekilde değerlendirilememiştir. Bugün yine Türk Milleti geriliğin, bilgisizliğin, yoksulluğun, adaletsizlikler ve haksızlıkların pençesinde perişan durumda bulunmaktadır. Medenî milletler arasında sürdürülmekte olan yükselme ve ilerleme yarışlarının dışında bulunmaktadır. Ayrıca kendisini köleliğe, parçalanmaya ve dağılmaya götürecek komünizm gibi, bölgecilik gibi, yabancı ideolojilerin saldırısı altındadır. Bunlara karşı Milliyetçiler ve milliyetçi gençler ülkü bayrağı altında toplanarak ilim ışığında daha, teşkilâtlı, daha plânlı bir mücadele vermek zorunluluğundadırlar. Bu mücadelenin önünde bize yine Bozkurt yol gösterecektir.
Türk Milliyetçileri Bozkurtlar olarak atalarının yolunda Türklüğü yeniden yüceltmek için büyük atılımlara girişeceklerdir. Bozkurduz ve Bozkurtçuyuz. Bununla övünç duyuyoruz. Yaşadığımız sürece Türk Milletinin binlerce yıllık kutsal varlığının sembolü olan Bozkurdu rozet olarak göğüslerimizde, kolye olarak boyunlarımızda, tablo olarak evlerimizde taşıyacağız ve bulunduracağız.
Bozkurt’a düşmanlık gösterenleri Türk Milletinin düşmanları olarak tanıyacağız ve düşmanlıklarını düşmanlıkla karşılayacağız. Bozkurtçuluk, Türklük düşmanlarının, satılmışların, vatan hainlerinin iddia ettiği gibi ne faşistliktir, ne emperyalizmdir, ne de putperestliktir. Türk Milliyetçileri Hira Dağı kadar müslümandırlar. Tanrı Dağı kadar Türk'türler. Türk Milliyetçileri emperyalizmin her çeşidine karşıdırlar. Bunun için hür yaşamayı, doğruluğu, millet varlığını temsil eden Bozkurtçuluğu kutsal saymaktayız. Kim ne derse desin... Biz Bozkurtlarız, Bozkurtçuyuz ve Bozkurtlar ordusuyuz.
|
Cevapla:
Bütün konular: 15 Bütün postalar: 16 Bütün kullanıcılar: 6 Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse  |
|
|
|
|
|
|
 |
|
9 IŞIK |
|
|
|
|
|
|
MİLLİYETÇİLİK
Her sey Türk milleti için, Türk milleti ile beraber ve Türk milletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk milletine bağlılık, sevgi ve Türkiye devletine sadakat ve hizmettir.
ÜLKÜCÜLÜK
Türk milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüdür.
AHLAKÇILIK
Türk milletinin ruhuna, örf ve adetlerine uygun yüksek varlığını korumayı ve geliştirmeyi ön gören esaslara dayanır.
ÍİLİMCİLİK
Olayları ve varlığı ön yargılardan ve art düşüncelerden sıyırarak ilim mentalitesi ile incelemek ve girişilecek her çesit faaliyette ilmi önder yapmak prensibidir.
TOPLUMCULUK
Her çesit faalietin toplumun yararına olacak şekilde yürütülmesi görüsüdür. İçtimai ve iktisadi olmak üzere iki ayrı bölüme kapsamaktadır. Iktisadi görüş olarak mülkiyeti esas kabul eder, fakat mülkiyetin millet zararına kötüye kullanılmasına karşı olan bir görüsü belirtir. Karma ekonomiyi ve ana stratejik iktisadi faaliyetlerin devlet kontrolunda bulunmasını öngörür. Sosyal görüş olarak sosyal adalet düzeni, firsat eşitliği, sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma teşkilatı kurulmasını kabul eder.
KÖYCÜLÜK
Köyleri tarım kentleri haline birleştirerek kalkındırmayı öngörür. Köylünün tefecilerin elinden kurtarılması ve ihtiyacı olan kredi ve diğer yardımların sağlanması için kooperatifleşmeyi hedef alır. Bilhassa orman bölgesinde yaşayan köylüleri öncelikle ve hızla refaha kavuşturmak amacını güder.
HÜRRİYETÇİLİK VE ŞAHSİYETÇİLİK
Birleşmiş Milletler Anayasasında yazılı bütün hürriyetlerin sağlanmasını gaye edinmişdir. İnsanların şahsiyet olarak geliştirilmesini toplumun kalkınması için yararlı bir yol olarak kabul eder.
GELİŞMECİLİK VE HALKÇILIK
İnsanlar ve medeniyetler daima daha iyi, daha güzeli, daha mükemmeli istemek ve aramakla gelişir. Elde edinenle yetinmemek ve daima daha ilerisini istemek ve bunu elde etmek için gayret göstermek suurudur. Ancak bu gayret ve çabalarda Türk milletinin tarihinden, milli benliğinden ve kökünden kopmadan yükselmek ve ilerlemek gayedir. Yapılacak her işte halka doğru, halkla beraber olmayı ilerlemenin, yükselmenin vazgeçilmez bir prensibi olarak kabul ederiz.
ENDÜSTRİCİLİK VE TEKNİKÇİLİK
Türk milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lazımdır.
Dokuz İşik görüsümüzün esasları gayet özet olarak bunlardır.
Dokuz Işık, nasıl kapitalizmi, marksist sosyalizmi red ediyorsa, nasyonal-sosyalizmi ve faşizmi de rededer. Nasyonal-sosyalizim ve faşizim, kapitalizmin dejenere bir sapması olup, insan hak ve hürriyetlerine inanmayan gerici diktatörlüklerdir. Dokuz Işik ise, insan sevgi ve saygısına dayanır, ferdi ve iktisadi hürriyetleri bir bütün olarak gercekleştirmek isteyen demokratik bir görüşdür. İlahlaştırılmış fasist devletçiliğe, putlaştırılmış nazist ırkçılığa inanmıyoruz. Fosilleşmiş söhretlerin yaptığı gibi siyasi kariyerinin belirli bir dönemde faşist, belirli bir döneminde kapitalist, diger bir döneminde sosyalist olmak, bizim politika ahlakımızda yokdur. Biz, Türk´e aşık, Türk vatanına aşık Dokuz Işıkçılarız. Amacımız bu kutsal vatan üzerinde Büyük Türk milletinin ebediyyen bağımsız yaşamasını sağlayacak milli görüşü çizmek, bunu savunmaktır.
|
|
|
|
|
|
 |
|
ONUNCU YIL MARŞI |
|
|
|
|
|
|
Onuncu Yıl Marşı
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız;
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız,
Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız,
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!...
Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden İstiklâl kavgasını;
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!...
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz.
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülküye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri
|
|
|
|
|
|
 |
|
DEVLET BAHÇELİ |
|
|
|
|
|
|
1948 yılında Osmaniye’de doğdu. Yörede Fettahoğulları olarak bilinen geniş bir Türkmen ailesine mensuptur.İlk öğrenimini Osmaniye’de, orta öğrenimini İstanbul’da tamamlayan Dr. BAHÇELİ, üniversite öğrenimini Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisinde yapmıştır.
Dr. BAHÇELİ, başlangıcından itibaren Ülkücü Hareket’in her kademesinde görevler üstlenerek Büyük Ülkü Davası’na hizmet etti. Dr. BAHÇELİ, 1967 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde öğrenci iken Ülkü Ocağı Kurucusu ve yöneticisi olarak görev aldı. 1970-1971 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. Dr. Bahçeli, bir yandan aktif olarak Ülkücü Hareket’te yeralırken, diğer yandan da ilmi alandaki çalışmalarını devam ettirmiştir.
1972 yılından itibaren Ankara İktisadi ve Ticari İlimler akademisi ve bağlı Yüksek Okullarda İktisat Bölümü asistanı olarak görev almıştır. Dr. BAHÇELİ, yine 1970′li yıllarda Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği’nin (ÜMİD-BİR) kurucularından, Üniversite Akademi ve Yüksekokullar Asistanları Derneği’nin (ÜNAY) kurucularından ve Genel Başkanlarındandır. İyi derecede İngilizce bilen Dr. Devlet BAHÇELİ, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İktisat Doktorası yapmış ve aynı üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Politikasında Ana Bilim Dalı’nda 1987 yılına kadar öğretim üyeliği görevini sürdürmüştür.
Dr. BAHÇELİ yine bu süre içerisinde Türk-İslam alemi, Türkiye ve Dünya Ekonomisi, Türk Tarihi ve Dış Politika konularıyla ilgilenmiş ve bu alanlarda çalışmalar yapmıştır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra cezaevlerine doldurulan MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri ile mensuplarının haklı davalarının her platformda savunulmasında takdirle karşılanan çalışmalarda bulunmuştur.
Ülkücü kadroların yetişmesinde önemli görevler de üstlenen Dr. BAHÇELİ, Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ tarafından göreve çağırılması üzerine 17 Nisan 1987 tarihinde üniversitesindeki öğretim üyeliği görevinden istifa etmiş, 19 Nisan 1987 tarihinde yapılan MÇP Büyük Kurultay’ında parti yönetimine seçilmiş ve Genel Sekreterlik görevine getirilmiştir.
MÇP ve MHP’nin yönetim kadrolarındaki görevi, günümüze kadar kesintisiz olarak sürmüştür. Çeşitli zamanlarda Genel Sekreterlik, Genel Başkan Yardımcılığı, Merkez Yürütme Kurulu Üyeliği, Merkez Karar Kurulu Üyeliği, Genel Başkan Baş-Danışmanlığı görevlerinde bulunan Dr. Devlet BAHÇELİ, 6 Temmuz 1997 tarihli 5′nci Olağanüstü Kongre sonrasında MHP Genel Başkanı görevini üstlenmiştir.
05 Kasım 2000 ve 12 Ekim 2003 tarihlerindeki MHP Olağan Kongreleri’nde tekrar Genel Başkan seçilmiştir.
|
|
|
|
|
|
 |
|
TURAN TÜRKÜSÜ |
|
|
|
|
|
|
TURAN TÜRKÜSÜ
Turana hey turana
az kaldı o zamana
Gelmiyorsa imana
Vur inlesin acıma.
****
Baslara taç yapalım
üç hilali asalım.
Hep birlikte kalkalım
Turana hey turana.
****
Ülkü bağın meyvası
Türkistanın ovası.
Bozkurtların yuvası
Turana hey turana.
****
Dinle Türkün sözünü
Kaybetmeden özünü.
Düşünmeden ölümü
Turana hey turana.
****
Türkün adı çiledir
Yardım bizden bizedir
Sözüm yanlız sizedir
Turana hey turana
****
Turana hey turana
az kaldı o zamana
Gelmiyorsa imana
Vur inlesin acıma.
|
|
|
|
|
|
 |
|
KIZILELMA |
|
|
|
|
|
|
Türkler, özellikle Oğuz Türkleri arasında cihan hâkimiyetinin sembolü olarak ifadesini bulmuş bir mefhum veya mefkuredir. Kızılelma, Türklerin yaşadıkları bölgeye göre batı yönünde ulaşılması gereken bazen bir belde, bazen de bir ülkedeki taht veya mabet üzerinde parıldayan veya cihan hâkimiyetini temsil eden som altından yapılmış kızıl renkli altın bir yuvarlak yahut top olarak tahayyül edilmektedir. Bu altın top bazen zaferin işareti, bazen hâkimiyetin sembolü, bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yerin sembolü olarak ifade olunmuştur. Türklerde çok eski inanç ve töreye dayanan Kızılelma, Türkistan sahasından Hazar denizinin doğusundan gelen Oğuzların, Hazar kağanının ipek çadırının üzerinde hâkimiyetin ifadesi olarak bulunan altın top (Kızılelma'yı) ele geçirmeyi ülkü edinmişler. Buradan İran'da hüküm süren Türk boylarına, oradan da Osmanlılara geçmiştir. Osmanlı Türk devletinin Macaristan'da bulunan Kızılelma'yı bulup ele geçirmelerinden sonra fethetmek istedikleri yerlerde bir Kızılelma'nın varlığına inandığı ve bu uğurda mücadele ettiği görülmektedir.
|
|
|
|
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı! |